Müzik öyle bir denizdir ki, ben paçaları sıvadım hala içine giremedim. Dede Efendi

29 Nisan 2013 Pazartesi

GÜNÜMÜZDE MÜZİĞİN DEĞERLERİNİ KAYBETMESİ

Müzik medeniyetlerin varoluşundan günümüze kadar süregelmiş fakat bu süre içinde birçok kez çağ atlamış, değişmiş bir kavramdır insan hayatında. Özellikle günümüzde teknolojinin gelişmesinin müziğin değişmesine neden olduğuna şüphe yok. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte müzik, yeni tarzlar ve türler olmak üzere yeniden doğarak çağ atlamış oluyor.


Teknolojinin ardından müziğin yozlaşmasına neden olan bir diğer faktör; müziği kullanma amaçlarının değişmesi, yani sanatçıların müziği ticari amaçla icra etmeleridir. Eskiden müzik insanın kendi ruhunu yansıtması ve hissettiklerini dışa vurması için yaptığı sanattı. Hatta "blues" tarzının ortaya çıkışı, ırkçılıktan bezmiş olan siyah tenli insanların kendilerini rahatlatmak, içindekileri dökmek için müzik yapmaya başlamasıdır. Gelmiş geçmis en iyi blues sanatçılarından biri olan Muddy WATERS yaptığı müzik ile ilgili "insanı iki şey blues'a iter; ya açsın dır, ya da aşık" demiştir. Günümüze kadar nedenleri ne olursa olsun insanlar müziği kendilerini ifade etmek için kullanmışlardır.Günümüzdeki durumu incelemek gerekirse, müzik ne yazık ki ticari amaçlarla icra edilmektedir.


Müziğin banelleşmesinin bir diğer sebebi de iyi müzisyenlerin diğer insanlardan ayrılamamasıdır. Müzik ve plak şirketleri albümünü çıkaracağı kişilerin reklamını o kadar iyi yapıyor ki asıl sanatçılar arka planda kalıyor.

Sonuç olarak, insanlar kötü müzik ile iyi sanatçı arasındaki farkı görmediği için, niteliksiz, para için gündeme gelen şarkıcılar yüzünden müzik kültürü bozuluyor.

MÜZİK TOPLUM ETKİLEŞİMİ

Geçmişten günümüze düzensizliklere karşı, toplum içinde cereyan eden olumlu veya olumsuz yaşantılar doğrudan doğruya müziksel yaşantıları da etkiler. Öyle ki yaşadığımız coğrafyada ezgilerin etkileri yüzyıllar boyu süre gelmiştir. Yüzyıllar boyu uygarlığın gelişimi ile müziğin gelişimi eşdeğer gitmiştir. kimi zaman ağlatan, kimi zaman eğlendiren kimi zamanda isyanın sesi olmuştur.

 

Kuşkusuz müzik, toplumlarda en büyük etkisi olan sanat dalıdır. Özellikle birleştirici etkisi, savaşlara ve zulümlere inat bir duruş sergileme yolu olarak baş göstermiştir. Bu bağlamda halk müziklerinin geçmişten aldığı güç ve günümüz popüler müzik türlerinin etkileri halklar üzerinde hem aydınlanma hemde barışın ve kardeşliğin sesi olduğuna herhalde hepimiz hemfikirizdir.

Anadolu coğrafyasında harmanlaşmış türküler, ağıtlar, deyişler bugün bile aydınlanma yolunda gelecek kuşaklar için mihenk taşlarıdır. Bunlardan birkaçına örnek verecek olursak Pir sultan abdal, Aşık veysel, Aşık mahsuni şerif, Neşet ertaş ve nice değerli anadolu aşığını saymak yeterli olacaktır. Bu coğrafyada türklerin sımsıkı kardeşliğini karış karış her köyünde, kasabasında, şehirlerinde bulmak mümkündür. Anadolu coğrafyasında yaşayan bir yurttaş olarak "türküler vatanımızdır".

Özetlemek gerekirse bundan sonrası için müziğin toplumun üzerindeki etkisi ve gücü onun toplum yaşamındaki işlevi, yeri ve öneminden gelmektedir. Bu bakımdan müziğe, müzik eğitimine ve müzik sanatına önem verilmeli ve üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.

MÜZİĞİN TARİHSEL SÜRECİNE GENEL BİR BAKIŞ

Müzik en geniş tanımı ile sesin biçim ve devinim kazanmış halidir. Müziğin dinleyende kabul görmesinde, duygulara yönelik etkileşim yapması, tarihsel dönem, bölge kültür ve kişisel beğeni faktörleri etkilidir. Bunların dışında müziğin beğenisinde içinde bulunulan toplumun sosyolojik, psikolojik, akustik, politik yapısı da etkilidir.



Müziğin oluşum sürecine bir bakacak olursak insanın varoluşundan bu yana müzik kavramının oluştuğunu görürüz. İlkel toplumlarda müziğin ilk olarak dini törenlerde yapıldığı ve bu sayede geliştiği görülmektedir.Müziğin kökenini grek kültürü oluşturmaktadır. Yunanlıların din törenleriyle müziğin yayılmasına  büyük katkısı olmuştur. Ortaçağda ise dini müziğin yanı sıra halk müziği kavramının da çıkması, bununla beraber yeni müzik aletlerinin de yapılmasıyla birlikte müzik artık toplumda sanat dalı durumuna gelmiştir.Müzik alanında en büyük gelişmeler zaman ilerledikçe daha da hızlı olmuştur. Ortaçağın sağlam bir temel oluşturması yeniçağda daha büyük gelişmelerin olması, matbaanın bulunması, müzik notalarının çok yaygın hale gelmesi ve yetişen büyük besteciler müziğin insanlığın ölmez bir sanatı haline getirmiştir.


Son olarak müziğe genel bir bakış atacak olursak müzik bizlere insan olduğumuzu hatırlatan yegane dosttur. Bizlere düşen hayatta yaşadığımız iniş çıkışlarımızın, aile yaşamımızın, toplumumuzun, doğamızın ve topraklarımızda hüküm sürmüş olan uygarlıkların varlığını içimizde hissederek sonrasında bu hissiyatı tüm toplumumuzda yaşatmak ve paylaşmaktır.

SONER KAYA

TÜRK MÜZİK ELEŞTİRMENLERİNDE “ÖZLEM TEKİN ANLAŞILMIYOR" KLİŞESİ


Yıl 1996, bir kadın çıkmış “Aşk Her Şeyi Affeder Mi?” diyerek ortalığı inletiyor. Türkiye’nin o zamana kadar alışık olmadığı bir soundu müzik piyasasında uyguluyor Özlem Tekin. Elbette kapı arkası diye tabir ettiğimiz durumlar vardı o zamanlar, bu tür cesur sözler ve müzikler belirli barlarda çalınır, o çevrelerde tanınırdı. Şebnem Ferah’ın kurmuş olduğu ve daha sonradan katıldığı Volvox grubundan ayrılarak kendi çizgisini çizmek isteyen Özlem Tekin, profesyonel müzik yaşamında 1995’ten bu yana, yani 2013 yılına kadar bizlerle oldu. 

Bugüne dek, 7 stüdyo albümü ve 1 adet remix albümü çıkaran Tekin, birçok düet ve geri vokal çalışmalarında da bulundu ve müzisyen arkadaşlarına destek verdi. Özlem Tekin’in tek tabanca müzikal yolculuğu “Kime Ne” albümü ile başladı. Türkiye’deki kapı arkası rock-elektronik soundunu popüler ortama taşıması ilk önce yadırgandı. Bu kadar da farklılık Türkiye için o dönemlerde fazla mıydı? Bir noktadan bakarsan evet, çünkü o zamanlarda “Seni dün gece aldattım” diyen bir kadın vardı. Bir de saçlarını kazıtmıştı, siyah tonda makyajları vardı. Katıldığı televizyon programlarında yerinde duramıyordu? Kimdi bu kadın? Elbette Tekin, “Kime Ne” albümüyle farklı bir vizyon çizmeye devam etti müzik piyasasında. Bir kadın ağzından “Duvaksız Gelin” şarkısını da dinledi bu ülke ve hayata isyan edip, çığlık atan ve acı gerçeği yüzümüze çalan “Herkes Şanslı Doğmuyor” diyen kadını da. “Sebepsiz Savaş” ile protest tavrını alternatif müziğiyle birleştiren Özlem, evet belki de o zamanlar için ülkemize hep fazlaydı. 





Daha çok geçmeden 1-2 yıl sonrasında öldürdüğü sevgilisini toprağa gömen kadını da gördük, “Yol” şarkısıyla avrupada inanılmaz beğeni toplayan müzisyenimizle de gurur duyduk. “Öz” albümü şu an bile Türkiye’de eşsizliğini korumakta. 

Özlem Tekin’in müzikal seyri daha sonra da hep değişmeye devam etti. Laubali albümüyle batı ve doğu normlarını uyguladı, enstrüman çeşitliliğini arttırdı. Tek Başıma albümüyle tümüyle batıya göz kırpan, modern bir albüm yaptı. 109876543210 albümüyle kimilerine göre beklenen bir Özlem Tekin albümünü yaptı. Ne de olsa albümlerinde her ne soundu denerse denesin sahnede gördüğümüz o hırçın ve tekinsiz kadını, ruhunu yansıttığı albümle görmek herkesin istediği idi. 2005 sonrası müzikal anlamda biraz inzivaya çekilmek isteyen Tekin, 5 yıl aradan sonra 6. albümü ile geri döndü. Bu arada İstanbul’un yorgunluğunu Bodrum’da küçük bir kasabada atıyordu Özlem, bu da onu bir anlamda hem olgunlaştırmış hem de durgunlaştırmıştı. “Bana Bi’şey Olmaz” tam da bu olgunluk dönemine denk gelen bir albüm oldu. Özellike “Sen Anla” hiti büyük kitlelere ulaştı. 

Yıl oldu 2013 ve Özlem Tekin karşımıza 7. stüdyo albümü “Kargalar” ile çıktı. Belirtmek gerekir ki, yıllarca Özlem Tekin’in hep sert olmasını savunan ve bunu albümlerine de yansıtmasını isteyen kitleye bile sert gelen albüm oldu. Bu elbette kötü anlamda değildi. Fakat Türkiye bunu kaldırabilecek miydi? Bu düşünceler kafamızda dönerken kendimizi 96 yılındaki o durumda bulduk sanki. Rock müziğini popüler anlamda gün yüzüne çıkaran kadın, metal müziği paralel bu albümle popüler müzik piyasasında kendisinden sonraki gruplara cesaret yükleyebilir miydi?





Fakat değinmek istediğimiz durum aslında tamamen farklı. Yıllarca süren bu müzikal seyirde aslında Özlem Tekin gelmesi gereken noktada mıydı? Yani soru şu, bu kadar cesur bir müzisyen müzik toplumundan alması gereken takdiri almış mıydı? Cevap, hayır. Lakin bu çift taraflı işleyen bir durum oldu her daim. 

İlk taraf dinleyici olmuştur her zaman. Özlem Tekin’in kemik dinleyici kitlesi Özlem’in yıllarca değişen müzik tarzını tamamen kabullendi ve bununla mutlu oldu. Fakat zaten Türk dinleyicisinin alternatifliği kabullenmeme dürtüsü Özlem Tekin’in aykırı tarzıyla birleşince yıllarca süren “gizli” bir soyutlanma durumu çıktı ortaya. Özlem Tekin dinleyicinin hep içten içe “bu kadın çok yetenekli AMA…” dediği müzisyen oldu. Ama sonrası kişiden kişiye farklılık oluşturuyordu elbette. Kimisi Özlem Tekin’in belirli bir çizgide ilerlemesini ve buna sadık kalmasını savunurken, kimisi Özlem’i çok batıcı olmakla bile suçluyordu. 18 yılı aşkın süredir aslında Özlem Tekin kişisel misyonlarından biriydi Türk müziğinde farklılık yaratıp, bunu kabul ettirmek ve evet, yaptı da. Tek sorun, doğru anlaşılma olayı ya da kimin ne kadar anladığı. Bu zaman zarfında Özlem’in müzikal anlamda vicdanı rahat olabilir, çünkü hissettiği ve doğru bildiği şeyi yaptı. Peki ama bu müzikal yolculukta ona gerektiği değeri vermeyen dinleyiciler? 

Diğer taraf olan, kapı arkasındaki müzik eleştirmenleri elbette. 96 yılından beri ağızlarından düşürmedikleri eleştirme klişesi olan “Özlem Tekin anlaşılmıyor…” argümanına sarılıp sayfalarca yazı yazmaktan hala sıkılmadılar. Özlem Tekin 18 yıldır tüm farklılıkları Türkiye’ye kazandırırken müzik eleştirmenleri 18 yıldır tek bir cümle arkasına hep bilindik eleştirileri sıraladılar. 







Yine, Radikal Gazetesinde albüm kritikleri yapan eleştirmen Barış Akpolat, Özlem Tekin’in Kargalar albümünü eleştirirken Özlem Tekin’in kendi deyimlerinden yola çıkıyor. Özlem’e göre tarz değiştirmek de bir tarz. Ki bu söylemini her albümle ve şarkısıyla kanıtlar nitelikte. Lakin Barış Akpolat’a göre bu “tarz değiştirmenin tarz olması” Kargalar albümünün farklılığına uydurulmuş bir bahane olarak görülüyor. 7 albümlük yelpazeye baktığımızda oluşan görüntü zaten her albümün farklı bir tarzı sunması iken bir müzik eleştirmeninin bu kadar gereksiz bir açıklama yapması gerçekten ilginçtir. 

Özlem Tekin’in Kargalar albümünü çıkarmasıyla elbette diğer müzik eleştirmenleri de kollarını sıvadı ve kendi beğenilerine göre albümü analiz etmeye başladılar. Genel olarak, hem profesyonel müzik adamları tarafından hem de dinleyiciler tarafından olumlu eleştiriler alan albüm, sert sounduna ve farklılığına rağmen kabul görmüşe benziyor fakat klişeler Özlem Tekin’in peşini elbette bırakmıyor. 

Şebnem Ferah ile birlikte bir zamanlar birlikte çalışması ve elbette müzikal olarak çok farklı olsalar bile kategori olarak bir noktada olmaları onları karşılaştırmak için de yetti bile. Bu bazen istemsiz oldu, bazen de isteyerek. Dinleyiciler için kaçınılmaz olan ve tatlı-sert atışmalara sebep olan bu karşılaştırma rock müzik piyasasında tekinist ve şeboist kavramlarını bile hayatımıza soktu. Lakin bu karşılaştırmanın bazı noktalarda gereksizliği de tartışmasız gerçekti. İronik olarak bu gereksizlik en çok müzik eleştirmenleri tarafından yapıldı.

Olayın perde arkası biraz geniş ve karanlık aslında. Özlem Tekin’den 1 yıl sonra albüm çıkaran Şebnem Ferah, zamanında Sezen Aksu desteğini de peşine aldı. 2013 yılına kadar da bu değişmedi. Özellikle medyanın da desteğini fazlasıyla alan Ferah, ülkemizin “tarzına sadık kalan rock kraliçesi” ünvanı da taşıdı. Tüm müzik adamlarının gözünde rock temsilcisi olarak adledilen Ferah elbette durumdan da memnundu, zira kameralar karşısında inanılmaz utangaç ve de alçak gönüllü rock kraliçemiz “bazı” popüler tv programlarında başına taç takılmak suretiyle kameralara gülümsemeyi de ihmal etmedi. Bu sistemli gerçekleştiren ve dışarıdan bakınca oldukça basit gözüken bir durumdu. Müzik mafyamız Sezen Aksu’nun desteğiyle kendi küçük kabilesini kuran Ferah, rock müzikte izole bir ortam oluşturdu. Buna göre piramitin en başında kendisi olacak, aynı müzikal çerçevede olan müzisyenler piyasadaki tecrübelerine göre bu piramitlerdeki yerini alacaktı. Şöyle bir mantıklı gözle baktığımızda müzik piyasasına, hangi alternatif grubun popüler müzikte tutunduğunu gördünüz? Bunlar gerçekten anlaşılmadıkları için mi başarasız oldular yoksa piyasadaki belirli oyunların kurbanları mı oldular?




Bu sistemli soyutlama olayında Özlem Tekin hep farklı bir noktada durdu. Savaşan kadın hep o oldu. Kendi tabiriyle “birilerinin arkasına yaslanıp müzik olmaz, her şey tek başına yaptığında kıymetli…” Bu sitem elbette belirli bir mesaj içermekle beraber, Türk müziğindeki acı gerçeği de yansıtıyordu. Piyasada herkes birilerinin sırtına mı yaslanıyordu belirli bir noktaya gelmek için?

Bir televizyon programında Oray Eğin’in Sezen Aksu için “müzik mafyası” tanımlamasını kullanıp, “sizin hakkınızda kötü bir şey yazdırmıyorsunuz” demesi ve daha da keskinleşerek “medyayı elinizde tutuyorsunuz…” demesi ve Sezen Aksu’nun da tüm bunlara cevap olarak sadece programa bağlanıp “ama ıh mıh” diyerek telefonu kapaması, savaşan cephe için bazı şüpheleri elbette insanlardan yok etmişti. Sezen Aksu öğrencisi olan Şebnem Ferah’ın da bu taktiği uygulması kaçınılmazdı elbette. Dikkat ederseniz, yeni albümünü çıkaran Özlem Tekin’in albüm kritiğini yapan birçok eleştirmen, örnekleriyle; Metehan Mert Çakır (Rock Fm Genel Yayın Yönetmeni), İskender Paydaş (Prodüktör), Sühan Cebeci (Jolly Joker Konser Direktörü) ve Tolga Akyıldız (Müzik Yazarı) yazılarına klişe bir tavırla “Özlem Tekin güzel albüm yapmış ama Şebnem Ferah…” diye devam ediyorlar.

Dinleyiciler arasında adeta bir kural halini almış bu karşılaştırma, profesyonel müzik eleştirmenlerinin de yıllardır ağzına sakız olması ilginçtir. Hatta bazıları daha da ileri giderek “Şebnem Ferah artık farklı kategorize edilmeli” diyerekten profesyonelliğini hayranlığı ile gölgelemesi de ilginçtir. Bunu diyen adam da, ilginçtir ki onca teklifine rağmen Ferah mekanında konser vermeyi reddetmiştir. 

Medyayı bir şekilde yönlendiren müzik yazarları ve eleştirmenleri bir şarkıcının tekelinde yıllardan beri süregelen klişelerini bırakamamaları gariptir. Yine bir tabirle, yıllardır müziğini değiştiren ve cesur davranan Özlem Tekin, müzik eleştirmenlerinin korkaklığı ile savaşmaktadır. Yine sosyal medyada belirli takipçiye sahip olan eski Dream TV programcılarından ve müzik eleştirmenlerinden Güven Erkin Erkal’a göre, Kargalar albümü daha piyasaya çıkmadan önce kendi tabiriyle “Türkiye’deki dinamikleri değiştiren bir albümdür…”, aynı adam birkaç gün sonra albüm için “sertmiş gibi yapan, piyasaya oynayan” demekten kendini alamamıştır. Onun bu hali Özlem Tekin dinleyicileri arasında tepkiye neden olmuş, kendisi birebir “tüm fanlarına karşı ben” diyecek kadar da cesur hissetmiştir kendisini. Akabinde elbette, sunduğu programda 2 hafta içerisinde medyada oldukça olumlu eleştiriler alan ve geri dönüşleri güzel olan “Kargalar” şarkısını daha ikinci haftasında 5.sıradan girdiği listede 10.sıraya geriletmiş ve muhtemelen diğer sözde rock şarkıları listede aylarca fink atarken, “elimde kanıt var, müyap kanalında şarkı dinlenmiyor…” gibisinden bir savunma sunmuştur. İronik olarak ise, yine kendisi şarkının videosunun 3 ayrı kanala birden aynı tarihlerde yüklendiğini ve toplam izlenme sayısının 250bin’e yakın olduğunu bilmektedir. Bilmediği ise, ne kadar saçmaladığıdır.


 

Hem müzik piyasasındaki hem de medyadaki bu tekelleşme sorunun elbette tek kurbanı Özlem Tekin değildir. Fakat popüler müzikte bu kadar farklılık için savaşan, adeta bir asker olan Özlem Tekin’in zamanın birinde arkadaşım dediği kişiler tarafından bırakın takdir edilmeyi, anlamsızca izole edilmesi kabul edilebilir bir durum değildir. 

Sosyal ortamda, Kargalar şarkısını sert bulan power grubu klibi yayınlamama kararı almasından sonra Özlem Tekin dinleyicileri arasında bir gruplaşma oldu ve karara karşı savaş açıldı ve elbette geri dönüşleri de oldu. Ardından geçen birkaç hafta sonrasında power grubundan bir temcilsi ile gazete yazarı Onur Baştürk ile yapılan bir görüşme esnasında geçen klip neden yayınlanmıyor sorusuna verilen cevap hayli güldürücüydü. Power grubuna göre bir klibin yayınlanması, masa başındaki birkaç kişinin rastgele insanları arayıp, o şarkı hakkında olumlu dönüşleri ile ilgili bir durummuş. Klibin yayınlanmamasına karşı “hayır yayınlamıyoruz, çünkü böyle böyle…” demektense dinleyicilerle, en önemlisi Özlem Tekin’le dalga geçer gibi bir cevap vermesi Türk müziği açısından tamamen acınası bir durumdur. 

Bu yazı genel itibariyle sempatik bir bakış açısı içeriyormuş gibi görünse bile neredeyse yıllardır Özlem Tekin dinleyen, birebir iletişimde olan ve zaman zaman arkadaş da olan dinleyicilerinin görüşlerinin bir özetidir de aslında. Çünkü ister Özlem Tekin’in müziğine dışarıdan bakan bir kişi ol, ister olayların ta içinde ol, böylesine cesur bir müzisyene karşı ortaya koyulan tavır aşikardır. Elbette bazılarımızın hoşuna gitmeyeceği düşünceler de içerebilir yazı lakin bazı şeyleri değerlendirirken, en önemlisi ben bu yazıyı yazarken, hem neredeyse 20 yıllık bir haksızlığa karşı ayakta durmaya çalışıyorum, hem de bir dinleyici olmaktan çok olaya analitik bir mantıkla bakmaya çalışıyorum. Zira hepimizin yapması gereken de bu. 

Türk müziğinde yıllardır var olan cesur kalbi ve beyni için Özlem Tekin’e, cesaretin yanında her alan her dinleyiciye ve zamanını ayırıp bu yazıyı okuyan herkese teşekkür ederim.

28 Nisan 2013 Pazar

''DAHİ'' BİR ÇOCUĞA NASIL SAHİP OLUNUR ?

       

        Bebek deyip geçmemek gerek! Sesleri algılamada ve müzikal bir uyarana tepki göstermede bizim minik afacanlar, birer yetişkin gibi davranıyor.Bebek deyip geçmemek gerek! Sesleri algılamada ve müzikal bir uyarana tepki göstermede bizim minik afacanlar, birer yetişkin gibi davranıyor. Çocukların şarkı ve mırıldanmalarını dinleyerek, oyunlarını izleyerek müziğe karşı doğuştan duyarlı olduklarını görebilirsiniz. Bu doğal yetenek, evrensel ve her topluma ait çocukta doğuştan var. 3-6 ay arasında bebekler, müziğin geldiği kaynağa doğru dönmeye ve bundan duyduğu keyfi ya da keyifsizliği göstermeye başlıyor. 

 Seslere duyarlılar:
         Bebekler evdeki olağan sesleri, aile bireylerinin seslerini fark ederken bu seslerin tonlarından, sesin ait olduğu bireyin keyifli ve kızgın olup olmadığını da algılıyor. Biraz büyüdükçe sözcüklerden anlamlar çıkarmaya başlayınca bebeğin seslere karşı duyarlılığı da azalıyor.Normal gelişim çizgisindeki bebekler, 8. aydan sonra canlı ritmleri içeren müziklere aktif tepki veriyor. 9 aylık olduğundaysa müziğe verdikleri tepkinin kalitesi de yükselmeye başlıyor. 

Müzik ruhun gıdası:
        Klasik müzik, öncelikle, şarkı ve tekerlemeler yoluyla çocuğun dil gelişimine katkıda bulunuyor. Bunun yanı sıra müzikal etkinlikler yoluyla çocuğun yaratıcılığını ortaya koymasına fırsat veriyor. Zihinsel, motor, sosyal beceri ve yeteneklerin gelişimine katkıda bulunuyor. Müzik eğitiminin, okuma yeteneğine de katkıda bulunduğu araştırmalarca kanıtlanmış. Bu yapılan araştırmalara göre, akademik yılın başında ve sonunda okuma testi yapılan ilköğretim öğrencilerinden, müzik eğitimi alanların, almayanlara oranla daha iyi sonuçlar elde ettikleri görülmüş. Yapılan birçok testin sonucunda, notaları doğru seslendiren çocuklarda, harfleri doğru seslendirme oranının daha yüksek olduğu saptanmış. Klasik müzik eğitiminin olumlu etkisi, okumanın yanı sıra, öğrenme ve yaratıcılıkta da kendini kanıtlamış durumda.

Nasıl dinletilmeli?
  • ·        Çocuğunuzun müzik beğenisini keşfedin! Hangi müzik türüne karşı daha fazla ilgi duyduğunu, müzik kulağı olup olmadığını belirlemeniz gerek.
    ·        Her şeyden önce çocuğunuzu müzikle  tanıştırmak için belirli bir program içinde hareket edilmelisiniz. Örneğin evde zaman zaman televizyon izlemek yerine müzik dinleyebilirsiniz, farklı konserlere onu da götürebilirsiniz.
    ·        Doğumdan önce ve doğumdan sonra bebeğe dinletilen klasik müzik, belli bir düzen içinde verilmeli. 
    ·        Dinlediği müzikten sonra yapacağınız etkinliği, bebeğinizin duyabileceği yükseklikteki bir sesle anlatın. Örneğin, on dakikalık bir müzik dinletisinden sonra, ‘Şimdi banyo yapacağız’, ‘Yemek yiyeceğiz’, ‘Uyuyacağız’ veya ‘Yürüyüşe çıkacağız’ diyebilirsiniz.
    ·        Her etkinliğe özgü farklı bir müzik parçası seçin. Etkinliklerden önce dinleteceğiniz müziğin aynı olmasına dikkat edin. Belli bir süreden sonra bebek, dinlediği müziğin ardından hangi etkinliğin yapılacağını anlayabilir. Örneğin, uykudan önce rutin olarak dinletilen müzik, beynindeki uykuyla ilgili süreçleri başlatır ve böylece bebeğiniz uykuya hazır hale gelir.

    Klasik müziğin faydaları
    ·        Kendini ifade etme becerisini ve yaratıcılık zevkini geliştirir. 
    ·        Estetik duygusunu geliştirir.
    ·        Motor gelişimi ile ritmik gelişimi sağlar.
    ·        Ses ve dil gelişimine katkıda bulunur.
    ·        Bilişsel gelişim ve soyut düşünmeye katkıda bulunur.
    ·        Sosyal ve grup becerileri kazandırır.
    ·        Her şeyden önemlisi klasik müzik bebeğinizin ruhunu dinlendirir.

ANNE & BEBEK & MÜZİK

                       ÇOCUĞUN GELİŞİMİNDE MÜZİĞİN ETKİSİ

                 Müziğin bebeklerin dünyasında çok önemli bir yeri vardır. Bebekler daha doğmadan önce müzik dinlemeye başlarlar. Anne karnında 21. Haftasını doldurmuş olan bir bebeğin işitme duyuları gelişmiş durumdadır. Bu dönemden itibaren bebekler radyoda ya da televizyonda çalan bir müziği ya da annesinin söylediği şarkıları dinlemeye başlamıştır. Bir diğer deyişle anne karnındaki bebek annesiyle birlikte onun dinlediği tüm müziklere kulak misafiri olmaktadır.Müziğin bebekler üzerinde oldukça farklı etkileri mevcuttur. Kimi zaman onları güldürür kimi zaman uyutur kimi zaman da rahatsız edip ağlatabilir.Araştırmalar müziğin bebeklerin beyni için doğdukları andan itibaren oldukça önemli bir rolü olduğunu göstermektedir. Müzik bebeklerin nasıl düşüneceklerini, sorunların çözüm yollarını, dili öğrenmelerini hatta ilerleyen zamanlarda derslerini öğrenmelerini bile etkilemektedir.
               Beyin gelişiminin iki bileşeni vardır. Bunlar çocuğunuzun genleri –ki bu değiştirilemez- ve yaşadığı çevre-ki bu zenginleştirilebilecek bir bileşendir- Çocuğun beynini bir harita olarak düşünürseniz, çocuğunuza ne kadar uyaran verirseniz harita da o kadar genişleyecektir. Böylelikle daha çok bilgi ve beceri depolayabilir.Büyümek için bebeğinizin beyinin herhangi bir düzenin nasıl oluştuğunu öğrenmesi ve hatırlaması gerekmektedir. Müzik de tam olarak bunlardan oluşmuştur. Anne ya da babanın bir müzik aleti çalması, dans ederek ya da el çırparak ritm tutması bebeğin küçük motor kaslarının gelişimi için de temel oluşturur.
                Müzik beyin için bir egzersizdir. Çocuğunuz müzik dinleyerek ya da müziğe katılarak hangi seslerin birbirini izlediğini, yaptığı hareketlerin nasıl sesler çıkarttığını öğrenir. Bu bağlantı bebeğin algılama, öngörme ve sorun çözme yeteneklerini geliştirmesi için çok önemlidir.Bebeler, anne babalarını ve çevresinde gördükleri diğer insanların seslerini taklit ederek konuşmayı öğrenirler. Birçok kişi için şarkı sözlerini hatırlamak bir metni ya da bir şiiri hatta alışveriş listesini bile hatırlamaktan daha kolaydır. Bunun nedeni müziğin aynı zamanda bellek için bir tetikleyici olmasıdır. Bundan dolayı da müzik çocuğun dili kavramasında ve kelime hazinesini geliştirmesinde büyük rol sahibidir.Müziğin önemi bu kadar büyükken miniklerin müzikten olabildiğince yaralanmaları için nelere dikkat edilmesi gerektiğini gözden geçirmekte fayda vardır.
            Yeni Doğan Bebekler: Yeni doğan bebekler için müzik hem bir zevk aracı hem de eğitici bir araçtır. Özellikle yeni doğan bebekler müzik aracılığıyla farkında olmadan birçok şeyi öğrenirler. Bundan dolayı anne babalara bebeklerinin daha ilk günlerinden itibaren onlara müzik dinletmeleri öneriliyor. Böylelikle bebekler çok erken bir dönemden itibaren müzikle interaktif bir ilişkiye girme konusunda önemli bir yol kat etmiş olacaktırlar.Farklı türlerde müzikler dinlemenin bebeklerin duygusal ve zihinsel gelişiminde önemli bir rolü vardır. Araştırmalar özelikle klasik müziğin bebeğin beynini uyaran nota dizeleri nedeniyle çok daha etkili olduğunu göstermektedir. Bazı anne babalar klasik müzik dinlemekten hoşlanmıyor olabilir. Ancak yine de bebekler için hazırlanmış klasik müziğin öneminden dolayı zaman zaman onlarla bu tarz müzik dinlemekte fayda vardır. Ancak bebeklere her zaman klasik müzik dinletilmesi de şart değildir. Özellikle oyun zamanlarında ve bebeğinizin keyifli olduğu zamanlarda ona hareketli ve farklı ritmleri olan müzikler de dinletilebilir.
           2 – 5 Yaş Arası Çocuklar: Bu yaş aralığındaki çocukların hemen hemen hepsi müziğe bayılır. Özellikle gürültü yapmayı çok sevdikleri bu dönemde çeşitli müziklere eşlik ederek doyasıya gürültü yapabilmek çocukları hem eğlendirecek hem de özgüvenlerinin gelişmesine yardımcı olacaktır. Basit enstrümanlar ya da müzikli oyuncaklar da bu dönem çocuklarının özgüvenlerinin gelişimde, sebep sonuç ilişkilerini daha sağlam bir şekilde öğrenmeleri açısından önemlidir.Ancak bu dönemde çocuğun kendisine göre zor olan bir enstrümanı çalması ya da öğrenmesi için zorlanması da özgüvensiz ve hırçın olması gibi bazı önemli riskler taşıyabilir. Bundan dolayı müzik konusunda çocukların serbest bırakılması, kendi zevkleri doğrultusunda yönlendirilmeye çalışılması en doğru yoldur.
        Okul Öncesi Çocukları: Bu dönemde çocukların keşfetme yeteneklerine mümkün olduğunda şans tanımakta fayda vardır. Bu yaş grubundaki çocuklara müzik konusunda her zaman bir şeyler öğretmeye çalışmak yerine, kendi kendine keşfetmesi için ona izin vermek, zaman zaman kızsa da hırçınlaşsa da onu kendi kendine bırakmak doğru bir yol olacaktır.Gelişmiş, küçük kasların motor becerisini gerektiren enstürmanlarla uğraşması (piyano, gitar gibi) çocukların ayakkabılarını bağlamak, giysilerini düğmelemek gibi işleri başarması açısından faydalı olacaktır.Anne babaların müzik aletlerini çocuklarıyla birlikte çalması da (ya da çalmaya çalışmasının) onların sosyal gelişimi besleyecektir.Müzik dinlemek ya da enstürman çalmak dışında müzik eşliğinde dans etmek de çocuklar için son derce faydalıdır. Çünkü dans çocukların hem fiziksel gelişimine katkı sağlar hem de ritm öğretir. Ve bu da çocuklara sayı saymayı öğrenmeleri için yardımcı olur.Çok yönlü faydalarından dolayı müziği daha ilk günlerinden itibaren çocukların hayatına adapte edilmesi onların fiziksel, psikolojik ve sosyal gelişimleri açısından çok faydalı olacaktır.

MÜZİĞİN EĞİTİMDEKİ YERİ VE ÖNEMİ


Eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla ve kasıtlı olarak istendik değişme meydana getirme sürecidir (Ertürk 1972). Bu süreçten geçen insanın (bireyin), geçmeyenden daha etkili ve verimli, daha dengeli ve doyumlu, daha başarılı ve mutlu olması beklenir. Müzik, özü itibâriyle eğitsel bir nitelik taşımaktadır (Uçan 1996).

1.Eğitim boyutu olma: Müziğin özündeki eğitsel nitelik, müziğin eğitsel amaçlara hizmet etmesi ve eğitsel gereksinmeleri karşılamada veya gidermede işe yaraması onu çok eski çağlardan bu yana eğitimin bir boyutu haline getirmiştir. Bu bakımdan müzik öteden beri eğitimin en önemli kapsamsal öğelerinden biridir.

2.Eğitim aracı olma: Müziğin eğitim aracı olma işlevi, esas olarak, eğitimde-öğretimde müziğin gücünden, etkisinden ve katkısından yararlanma; dersler, üniteler, konular işlenirken bunlar ve kişiler arasında müzikle bağlantı sağlama ve belirli sonuçlara ulaşmak için müziği kullanma ilkesine dayanır.

3.Eğitim yöntemi olma: Müziğin eğitim yöntemi olma işlevi, esas olarak, eğitimde-öğretimde bir dersi, üniteyi, bir konuyu öğrenmek/öğretmek ya da işlemek için bilinçli olarak seçilen ve izlenen müziksel yol olarak kendini belli eder. Bunun yanı sıra eğitimsel-öğretimsel gerçekleri arayıp bulmak, yorumlamak ve açıklamak için uyulan/tutulan mantıklı müziksel düşünme yolu da dolaylı olarak müziğin eğitim yöntemi olma işlevi kapsamına alınabilir.

4.Eğitim alanı olma: Müziğin eğitim alanı olma işlevi, esas olarak eğitimde-öğretimde müziğin kendine özgü bir konu veya çalışma çevresi olma özelliğine dayanır. Bu özellik eğitimin türüne ve düzeyine göre müziğe ders, kol, dal, bölüm, okul, yüksekokul, fakülte ve enstitü biçiminde eğitimsel ve/veya eğitkurumsal bir yapı ve işleyiş niteliği kazandırır.
Müziğin insan yaşamındaki işlevlerinin yeterince etkili ve verimli biçimde işleyebilmesi için, insanın müzik yoluyla yetiştirilmesi yeterli olmamış, bazı insanların müzik alanının belirli dallarında daha köklü ve derinlemesine yetiştirilmesi zorunlu olmuştur. Bu yüzdendir ki, ilkel büyücünün başlıca müziksel yetenekleri ya da becerileri, günümüzde, çoğunlukla ayrı birer müziksel meslek ve uzmanlık alanı/dalı haline gelmiştir” (Uçan 1996).