Müzik öyle bir denizdir ki, ben paçaları sıvadım hala içine giremedim. Dede Efendi

5 Nisan 2013 Cuma

ÜLKEMİZDE ÇOK SESLİ MÜZİĞİN GELİŞİMİ


Türkiye'de üzerinde en çok tartışılan sanat dallarından biri de müziktir. Bu durum Cumhuriyet'in ilk yıllarında da böyleydi. Osmanlı toplumunda merkezi bir anlayışla yönlendirilen müzik, Cumhuriyet'in ilanından sonra oldukça çalkantılı bir dönem geçirdi.

Hem köklü geleneğiyle, hem de yetiştirdiği üstatların bıraktığı kültür mirasıyla Türk sanat müziği, kitleler arasında etkinliğini her zaman korudu. Halk müziği alanında ise özellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında, çoksekli müzik, teksesli müzik tartışmaları yoğun bir biçimde yaşandı. Bir dönem tartışmalar o kadar yoğunlaştı ki, bu tür müzik radyolarda bile çalınmadı.

Cumhuriyet'le birlikte değişen değer yargıları, yaşayış biçimi, toplumsal ve ekonomik sistem müziği de etkiledi. Cumhuriyet'in ilk yıllarında, Saadettin Arel, Suphi Ezgi, Rauf Yekta, Mesut Cemil, Refik Fersan, Münir Nurettin Selçuk, Saadettin Kaynak gibi ustaların da etkisiyle klasik Türk müziği belki de 'son parlak dönemini' yaşadı.

1950'lerden sonra Türk müziği yeniden yoğun biçimde radyolarda çalındı, konserler arttı.

Türk müziği konservatuarların, radyoların dışında bırakılınca, sadece gazinolarda çalınır oldu.

MÜZİK POLİTİKASI

Oysa 1950'lerden sonra yükselen bir eğriyle, Türk müziği tekrar radyolarda çalınmaya başladı. Ayrıca, o müzikle ilgili konservatuarlar da kuruldu. Böylece gazinolara terkedilen müzik yeniden devletin denetimine girdi.

Daha sonraları da Kültür Bakanlığına bağlı olarak heyetler kuruldu.

Hiç kuşkusuz Cumhuriyet'ten önce ihmal edilen halk müziğine de değer verildi, ayrıca halk müziği motifleri, malzemesi çok sesli müzik içinde de kullanıldı.

Cumhuriyet'in ilk yıllarında Atatürk'ün önderliğinde müzik konusunda bir devlet politikası oluşturulmaya başlandı. 1934'ten başlayarak da genç devletin inkılaplarından biri sayıldı. Yaklaşık 100 yıllık bir geçmişi olan saray orkestra ve bandosu Mızıka-i Hümayun, 1924'te Ankara'ya aktarılıp Riyaseti Reisicumhur Musiki Heyeti'de (Cumhurbaşkanılğı Senfoni Orkestrası) dönüştürüldü.

Bu orkestranın üyelerinden bir bölümüne öğreticilik görevi verildi ve Eylül 1924'de Musiki Muallim Mektebi açıldı. Böylece ortaöğretime çoksesli müziği yerleştirecek öğetmenler yetiştirilmeye başlandı.

Yeni Türk musikisinin yaratılmasında kullanıcak olan halk ezgilerinin toplanması için 1925 Ağustos'unda derleme dizileri yapıldı ve notaya alınan ezgiler defter biçiminde yayınlandı.

İLK OPERA BİNASI

Devlet, ilkini 1925'te açtığı yarışmalar sonucunda başarılı olanları Paris, Berlin, Budapeşte ve Prag gibi kentlere öğrenim için gönderdi.

1917'de kurulmuş olan Doğu Musikisi Bölümü'nün adı 1926 sonlarında İstanbul Belediye Konservatuarı olarak değiştirildi. Burada öğrencilere viyolonsel, keman, gibi Batı enstrümanlarının eğitimi verilmeye başlandı.

İstanbul Belediyesi tarafından 1927 yılında kurulan Şehir Bandosu gibi bir çok kent ve kasabada belediye bandoları oluşturuldu

Bütün bunlara ek olarak, 1932'den itibaren bütün ülkede kurulan Halkevleri'nde çoksesli müzik eğitimi verilmeye başlandı.

Atatürk çoksesli müziğin ülke çapında yaygınlaştırılması amacıyla en ünlüsü 1927 Sarayburnu söylevi olmak üzere bir çok konuşmasında konuyu gündeme getirdi. Devletçe benimsenen bu uygulamalar ilk 10 yılını doldurduğunda, çoksesli müzik konusunda hiç de azımsanamayacak bir birikim elde edilmişti. Hatta, Ankara'nın Jansen tarafından 1928'de çizilen ilk kent planında ilk ulusal opera binasının yeri bile belirlenmişti.

Bu arada konularını Atatürk'ün önerdiği, hatta taslaklarını kendi el yazısıyla yazıp düzelttiği sözler üzerine üç de opera yazıldı. Bunlardan ilki olan, Türk ve İran halklarının kardeşliklerini simgeleyen Özsoy operası 1934 haziranında Atatürk ile Şah Rıza Pehlevi'nin huzurunda Ankara Halkevi'nde oynandı. Bu operanın bestecisi Türk Beşleri'nden Ahmet Adnan Saygun'du.

Bu gösterinin coşkusu henüz dinmeden TBMM'de Milli Musiki ve Temsil Akademisi yasası onaylandı.

Atatürk'ün, 1 Kasım günü TBMM'nin açılış söylevinde ‘‘Bugün dinletmeye yeltenilen musiki yüz ağartıcı değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz’’ sözleri üzerine İçişleri'ne bağlı Basın Müdürü'nün önerisi, Bakanın da uygun görmesi ile Türkiye radyolarından geleneksel Türk sanat musikisinin yayını kaldırıldı. Kültür Bakanlığı da ayın sonlarına doğru ilk toplantısını yapan on beş üyeli bir kurula musiki devriminin programını hazırlama görevi verdi.

1 yorum:

  1. fakat ne yazıkkı ülkemizde batı tarzı müzik kuşağı hep yüksek zümredeki kesime hitap ettiği yada düşünüldüğü için çok fazla önemsenmedi gelişmedi...buna sebep olan birazda kültür farkıydı tabi..

    YanıtlaSil